Pages

Home » » Resim de Terör de Kurşunla Öldürülmüyor 11.01.2015

Resim de Terör de Kurşunla Öldürülmüyor 11.01.2015

Paris'te 7 Ocak 2015 çarşamba sabahı, Charlie Hebdo'ya düzenlenen silahlı saldırı geride on iki ölü ve milyonlarca yaralı bıraktı. 1 Temmuz 1992'den bu güne her hafta yayımlanmakta olan bu dergi, dini, cinsel, siyasi, askeri her türlü tabuya, yasağa, baskıcı ve otoriter yaklaşıma eleştirel bakan, yasakları yasaklayan, kısaca işi taşlama olan siyasi bir mizah dergisi. 8 Şubat 2006 tarihli sayısının ilk sayfasında Hz. Muhammed'i, 'etrafımda bu kadar aptalla çevrili olmak zor' derken resmeden ilk sayfasıyla -olumlu ve olumsuz- tepkileri ve tehditleri üzerine çeken, hedef Charlie Hebdo uzun zamandan beri, sürekli ve değişen yoğunlukta polis koruması altında çalışıyor. 

Yaşanan bu katliyam ile ilgili yapılan ilk yorumlar, Fransa'nın 11 Eylül'ünü yaşadığı yönünde. 'Bundan öncesi ve bundan sonrası olacak'a (demokratik hakların kısıtlanması yönünde rızanın inşası olarak bakabiliriz), bu bir savaş başlangıcıdır ifadesi ekleniyor. Fransa zaten uzun bir süredir savaşta değil mi? Diğer yandan, dünyanın dört bir yanından destek ve taziye mesajları gelmeye devam ediyor. Olayı duyan yüzlerce kişi dünyanın dört bir yanında 
meydanlarda toplanıyor, mum yakıyor, ağlıyor, basın özgürlüğüne ve demokrasiye olan bağlılıklarını ifade ediyorlar. 


Saldırı ile hedeflenen ne?

Olay sırasında katillerin ağzından çıkan: 'Hz. Muhammed'in öcünü aldık. Charlie Hebdo'yu öldürdük. mesajı, silahla fikri yok etmek gibi beyhude, imkansız, aynı anda hem tiksinti veren hem de içler acısı bir hedefin açık ifadesi. Hedef resim. Hedef resmin içeriği. Hedef aşağılanma duygusunun yarattığı kin ve nefretin kanla bastırılmaya çalışılması. Hedef gazeteciler, mizah ustaları, çizerler yani oy kullanmak dışında siyasi karar verme imkanı olmayan kanaat yapıcılar. Hedef basın özgürlüğü, dolayısıyla demokrasi ve en nihayetinde hedef İslam.

Sessizlik- Birlik- İntikam - Korku - Beraber Yaşamanın Kırılganlığı

Saldırılar karşısında sessiz kalmak en büyük yenilgi ifadesi olurdu. Bugün düzenlenen Cumhuriyet yürüyüşünde yüz binler meydanlarda tek yumruk olarak yenilgiyi kabul etmediklerini kendilerine ve dünyaya gösteriyorlar. Diğer yandan iki fransız gencin tüm Fransa'yı üç gündür kilitlemiş olması, belki de en büyük yenilgi bu. Bir grup zavallı bu işin bittiğini ve derginin yok olduğunu düşünüyor bile olabilir. Dünyanın farklı ülkelerinden ve hükümetten gelen maddi destekle, derginin sağ kalan çalışanları gözleri yaşlı, bir sonraki sayıyı çarşamba gününe yetiştirmek üzere hazırlıyorlar. Resim kurşunla öldürülmüyor. 

Düzenli olarak her hafta Charlie Hebdo okuyarak düşünmüş, gülmüş, eğlenmiş, kanaatini oluşturmuş, taraf olmuş kısaca büyümüş birkaç nesil, Fransa'nın -ve de dünyanın- en iyi karikatür ustalarından kabul edilen dört çizerin, (Cabu, Charb, Wolinski, Tignous) beş dakika gibi bir süre içinde vahşice katledilmesinin şokunu yoğun duygular içinde yaşayarak, akın akın meydanlarda toplanıyor ve sessizce acılarını paylaşıyorlar. Bu farklı nesiller bir anda ve aynı anda -fikren- öksüz ve yetim. Öldürülenler anısına meydanlarda yakılan mumlar etrafında toplananlar, beraber gülmüş, düşünmüş bu insanları (bir ulusu) birbirine yapıştıran görünmez ve kırılgan değerlerin, yeri geldiğinde ne kadar elle tutulabilir ve güçlü olduğunu gösteriyor. Bu anlar duygusal ve bir ulusun, neyin etrafında ulus olduğunu tek yürekten, konuşmadan ama derinden hissettiği anlar.

Benim kutsal değerlerim, senin kutsal değerlerin...

Fikrine katılmıyorum ama fikrini söyleyebilmen için canımı veririm diyen Voltaire'in ifadesi, yaşanan bu dehşeti anlatırken ne kadar anlamlı. Keşke karşıda intikam ateşi değil de, bir fikir olsaydı en azından. İfade özgürlüğü -az çok- yerleşebildiği her yerde olduğu gibi Fransa'da da zor edinilmiş, çok badireler atlatmış. Bu nedenle  kutsal ! ve kıskançlıkla korunuyor. Asla kazanılmış bir zafer olarak da görülmüyor. Aksine her an yeniden inşa edilmesi gereken daimi bir şantiye, her gün yeniden kazanılması gereken hareketli bir hedef. Herkesin katılmasını şart koşan yüklü ve yorucu bir görev. 

Diğer yandan, İslami değerler ve simgeler de dışsal  sebeplerden (transcandence) dolayı kutsallar. Sosyolog Edgar Morin, Le Monde gazetesindeki dünkü yazısındaki kutsal yer ve nesnelere hürmetsizliğe karşı olanlardanım diyor. Mısır'da, Türkiye'de, Irak'ta Cezayir'de ya da Malezya'da yaşayan kimseyi öldürmeyi düşünmeyen ancak kutsal saydıkları bazı simgelerle inatla dalga geçilmesinden rahatsız milyonlarca insan var ve bunu anlamak sınırsız özgürlüğü dogma olarak almayan herhangi biri için çok zor değil. Burada çarpışan hakikat rejimleri. Kabaca benim kutsalım senin kutsalını döver kavgası. Ancak kutsallıklar arasında neden sonu mutlaka yenişme ile bitmesi gereken bir hiyerarşi olmak durumunda? ve bu hiyerarşi sadece gülmece ortamında mı ortaya çıkıyor? Bu hiyerarşinin jeopolitik, ekonomik ve siyasi açılımları nerede hangi şartlarda şekilleniyor? Kabaca sen benim değerlerimle dalga geçersen, ben de senin değerlerini öldürmeye teşebbüs ederim durumuna nasıl bir uluslararası siyasi ortamında girildiğini sorgulamadan bir durum analizi yapılabilir? 

Resmin karikatürün evrensel bir dili ve gündemin de değişen konulara göre de şekillenen bir içeriği var. Diğer yandan, resim sanatının İslam tarihindeki ve batı aydınlanmasındaki gelişimine ve karşılaştırmasına bir an bakmak analiz düzeyine sakinleştirici bir katkı sağlayabilir. Diğer taraftan, neden bu kadar ciddiye alınıyor batı basınındaki yansımalar? (Theo Van Gogh'un Amsterdam'da bıçaklanması 2004, Danimarkalı Kurt Westergaard- 2005, ABD Libya Büyükelçisi'nin Mısır'lı bir yönetmen tarafından yapılan bir film sonrasında öldürülmesi 2012...). 

Okulda, evde ve kültürel üretimin hiç fena olmadığı Fransa'da doğup büyüyen ancak aradığı kimliği İslamcı terörün elinde bulduğunu zanneden göçmen gençler için sürekli aptal (embesil) nitelemesi yapılıyor. Aşağılanmışlık duygusunun kökeni sadece karikatürlerin çizilmiş olmasında ve aptallıkta aramak kolay. Yazılı sözlü batı medyasında bu aşağılanmışlık hissinin farklı nedenlerini sorgulamak konusunda, basın özgürlüğünü ve öz eleştiriyi harekete geçirecek ne kadar gönüllü var? Diğer yandan, senin (kutsal) değerlerin, benim değerlerimle dalga geçerse, değerlerimiz arasındaki yarışı hangi düzlemde sürdüreceğiz? Gülmece zemini üzerinde mi yoksa sindirme ve yok etme zemini üzerinde mi? Bu iki hakikat rejimi, ilişkiye girdikleri çarpışma anlarında, daha da belirgin bir şekilde ortaya çıkan (kendi) iç çelişkilerini ortaya koymakla yükümlüler, karşıdakinin iç çelişkileri üzerine yargılarını geliştirmekle değil.  Bu, inancın içindeki düşünce ile düşüncenin içindeki inancın birbirlerinden kurtulduğu an. 
Yargılamaları azaltıp, anlamaları geliştirmedikçe, bu anlamsız mücadeleyi zorla (!) devam ettirmekten başka bir şans tanımıyoruz taraflara.

68 ruhunun gittikçe çıplaklığı ortaya çıkan fay hatları

Yasakların yasaklanmasını ilke edinmiş 68 ruhunun fay hatlarından en göze batanı, fikri akışlardaki iç çelişkileri azaltma konusundaki isteksizlik, umursamazlık ya da stratejik cahillik. Daniel Cohn Bendit bu saldırılar ile 68 ruhunun katledildiğini söylüyor ve ekliyor: '1968'daki demeçlerime bugün bakınca kendimi modası geçmiş buluyorum ama yakın arkadaşım Cabu'nün o dönemde çizdiklerine bakınca hiç eskimediklerini görüyorum'. Bu bir iltifat mı?

Saldırganlar, gerçek sorunları (eğitim- yerine atama yapılmayan emekli 100.000 öğretmen, sağlık, ekonomi- işsizlik-, hoşgörü, ırkçılık, azalan devlet kapasiteleri vb.) sadece mizah ortamında da olsa ortaya koyabilecek, her türlü ırkçılığa, militarizme ve devlet şiddetine en çok karşı olanları öldürdüler. Elbette ki bu durum onları embesilliğin en yüksek kertesine çıkarıyor ama acaba bu gençler kendi kendilerine bir anda ve toplu halde aptallaşıp nasıl başka yollarda arıyorlar çıkışı? Nasıl bir süreçten geçiyorlar? Nerede ve hangi aşamada kaybediliyor bu gençler? Eşitlik, kardeşlik ve dayanışma değerlerine bağlı Cumhuriyet ve devlet aygıtı, fransız topraklarında doğmuş ve fransız nüfus kağıdına sahip, her an istediği metroya binip inebilecek, istediği ülkeye girip çıkabilecek bu fedailer, Fransa'da bulamadıkları neyi arıyorlar Irak kamplarında? Bu soruların cevapları, geleceği herkes için daha güvenli şekillendirebilmek için ne kadar önemli. Bu kadar kıskançlıkla korunan ve savunulan basın özgürlüğü ve demokrasi bu soruların cevabını ararken (oto) yasakları ne kadar yasaklayabiliyor? Örneğin,  Tarık Ramadan, Fransa'da kimi çevrelerin hoşuna gitmiyor bunun sebeplerini anlamak zor değil ancak sahanın gerçeklerinden gelen pratik çözümlerle de geliyor bu düşünür/inanır yıllardır. Madem basın özgürlüğü düşünce özgürlüğü, o zaman neden Tarık Ramadan'a tahammül etmekte neden zorlanıyor özgür basın? Bu yönde bir çaba göstermek neden çok zor? Ya da ekonomist Frédéric Lordon neden 20 yıldır kitle medyası tarafından istenmeyen kişi? Ekonominin 30 yıldır devam eden sorunlarını konuşurken basın özgürlüğü neden işlemiyor Fransa'da?

Yasakları yasaklamak da bir yasak üzerinde duruyor: Yasakları yasaklama yasağına karşı bir yasak. Bunun sonu (başı) neresi? 'Senin özgürlüğünün başladığı yerde benimki biter'e, 'benim hakikat rejimimin kutsalının ve alınganlıklarımın başladığı yerde seninkiler biter'i de eklesek anlaşabilir miyiz? Düşünce ve inanç arasında herkesin nefes alabileceği apolitik boş bir alan bırakmak  neden bu kadar zor? Sınırsız basın özgürlüğü bir dogma haline geldiğinde ve karikatüre karikatürle cevap verecek gücü olmayanlar, ellerine silahı alıp hayaletleri öldürmeye başladıklarında bu alan iyiden iyiye imkansızlaşıyor.

Diğer yandan, dünyanın en büyük çizerlerinden, komünist Wolinski, 1967 yılında Mars çikolata reklamı çalışması sonrası ilk büyük rakamlı çekini alırken, Rusya'nın Afganistan işgalini onaylarken ve ardından 1961'de Fransa Ulusal Şeref Madalyasını (Legion d'honneur) kabul ederken yasaklar nerede saklanıyor? Yasakları yasaklamak, iç çelişkileri tutarlı hale getirmek konusunda bağışıklık getirir mi? Hakikat rejimlerinin birbiriyle görünür tek bir düzlemde ilişkiye girdiği, eskinin ikili dünyasında (ya bendensin o karşıdasın) bu belki çok göze batmıyordu ama artık her türlü iç çelişki birbirine daha da yakınlaşan dünyada, devam ettirilmesi zor kıvılcımlar halini alıyor. 


FN'in Politik Nema Çıkmazı

Politik çıkar sağlamak için son derece kötü bir zaman ve olay. Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na davet edilen FN lideri (nadir bir durum) bugün yapılan Cumhuriyet yürüyüşüne davet edilmedi. Cumhurbaşkanı Hollande: 'Yürüyüşe herkes gelebilir bir grubu davet etmek ya da etmemek gibi bir konumum yok' dese de bu çapta büyük bir 'olay'ın (üç günlük ulusal yas ilanı), FN'e malzeme olması ve sokakta oluşabilecek provokasyonların kontrol edilememesi konusunda ciddi bir hassasiyet var. FN'in bir ayağı cumhuriyet değerlerinin içinde, diğeri dışarıda konumu ve özellikle de bu değerlerden paylaşmadıklarına yapılan saldırıdan nemalanmasına müsaade etmeyecek siyasi (temsili) bir tepki var. Ancak bu temsili tepki, temsil edilen kitlenin yani halkın (kitle medyasında, üç gündür aralıksız bir şekilde macera filmi izlercesine terörist avı gösterisine maruz kalan)  kendisinde de var mı? FN öyle veya böyle temsil ettiği altı milyon seçmeniyle bugün Fransa'nın aile fotoğrafında yok. FN lideri yaptığı basın açıklamasında ben 'Charlie Hebdo değilim' diyor. 


Eski başbakanlardan Dominique de Villepin Le Monde gazetesinde yayımlanan dünkü yazısında, savaş ruhuna girmeyi ve korku nedeniyle demokratik değerlerden uzaklaşmayı en büyük tuzak olarak görüyor ve oksidentalist bir kendi içine çekilme tepkisinin ise tam bir intihar olacağını ekliyor. Aynı yazıda müslüman dünyasındaki sorunların çeşitliliğine el atıyor ancak bu sorunların nedenleri konusunda eli korkak. Yine ibadet yerlerinin finansmanı konusuna değiniyor. Devletin, İslami ibadet yerleri üzerinden İslamcı terörürün desteklemesinin önünü almak üzere vakıf finansmanı çözümünü detaylandırmadan ortaya koyuyor. Vakıflar üzerinden para transferi bu konuda nasıl bir çözüm getirebilirse. Cezaevlerindeki radikalleşme değinilen bir başka konu. İslam'ın Fransa yorumunu oluşturmalıyız diyor eski başbakan. Kim bilir belki bugüne kadar bir Fransa'ya özgü İslam'ın oluşturulamamış olmasında (!) Tarık Ramadan'ın defalarca dile getirdiği laikliğin kusursuz (!) ve yapay nötralitesi bir engeldir.

Evet politik çıkar ummak/sağlamak için kötü, ama rahatsız eden ve yastık altında bekleyen politik-ekonomik soru(n)ları ortaya koymak ve analiz etmek için de bir o kadar uygun bir kriz/şok anı. Tarık Ramadan, 12 Aralık'ta LCI kanalına verdiği bir demeçte cihada giden Avrupalı gençler kurbandır onları cezalandırmak ve döndüklerinde hapsetmek ve hapiste daha da radikalleşmelerine seyirci kalmak yerine, diğerlerinin gitmesine engel olmak üzere örnek olarak kullanmalıyız diyor. Pratik bir çözüm (!).Yönetmen A. Sissako'nun 'Timbuktu' filminde İslami terörü yansıtırkenki tarzında da hep aynı işlevsel amaç var. Gitmeyin orada bir şey yok. Evet orada bir şey yok ama burada gitmeyen ne ?

7 Ocak tarihli bu olayın sebeplerini (2012'deki Toulouse ve Montauban'daki saldırılardan sonra resmi açıklamalar göre bu beşinci olay) anlamaya yönelik -artık- derin bir silkinmeye girişmek üzere yetkilileri zorlamak bir hak. Sosyal kontrata göre fransız vatandaşlarının sokaktaki, iş yerindeki, yoldaki okuldaki güvenliğini sağlamak seçilmişlerin ve devlet aygıtının en temel sorumluluğu.


Şimdi bizi kim güldürecek?

Karşılaşılan tepkilerden biri: 'Şimdi bizi kim güldürecek?' Yeri doldurulamayacak bir boşluk. Devrilenler mizah dünyasının çınarları ve bu çok büyük bir kayıp. Evet. Ancak belki de artık, haftaya kim tarafından ne ile güldürüleceğini değil de, kulağa hoş gelen 'beraber yaşamanın' nerede ve hangi aşamalarda zedelenip kırılganlaştığını ciddi bir şekilde taraf olarak sorgulama vakti gelmiş olabilir mi? Bunu sorgulamak katliamı kınama şiddetini zedeler mi? Daha fazla özgürlük. Elbette. Kesinlikle evet ama ne yapmak için daha fazla özgürlük? Sadece daha fazla gülmek için mi? Oysa ki mizah sadece gülüp eğlenmekte kalmazsa, çelişkileri azaltmak konusunda çok verimli bir alan sağlıyor hem tüketicisine hem de üreticisine. 

Batının deregüle finansın elinde çirkin bir oyuncağa dönüşmüş yorgun ve İslam'ın da bir türlü oluşturulamayan modernitesi üzerinde can çekişen toplumsal (hatta Mc Donalds'laşan cihad ile küreselleşen) dönüşüm projelerine ait kutsallıkların savaşından çıkan, resmin de, terörün de kurşunla öldürülemediği gerçeği. 







Kaynakça:
Libération, 08.01.2015 s.14. 
http://www.lefigaro.fr/politique/le-scan/citations/2015/01/09/25002-20150109ARTFIG00112-hollande-tous-les-citoyens-peuvent-venir-a-la-marche-republicaine.php
https://www.youtube.com/watch?v=zmjZ7ges6k4
http://www.lemonde.fr/idees/article/2015/01/08/resistons-a-l-esprit-de-guerre_4552133_3232.html
http://www.lemonde.fr/idees/article/2015/01/08/la-france-frappee-au-c-ur-de-sa-nature-laique-et-de-sa-liberte_4551971_3232.html



1 comments:

Facebook Blogger Plugin: Bloggerized by AllBlogTools.com Enhanced by MyBloggerTricks.com

Enregistrer un commentaire

 
Support : Copyright © 2013. Okumalar Yazmalar - All Rights Reserved