Paris'te
7 Ocak 2015 çarşamba sabahı, Charlie Hebdo'ya düzenlenen silahlı
saldırı geride on iki ölü ve milyonlarca yaralı bıraktı. 1
Temmuz 1992'den bu güne her hafta yayımlanmakta olan bu dergi,
dini, cinsel, siyasi, askeri her türlü tabuya, yasağa, baskıcı
ve otoriter yaklaşıma eleştirel bakan, yasakları yasaklayan,
kısaca işi taşlama olan siyasi bir mizah dergisi. 8 Şubat 2006
tarihli sayısının ilk sayfasında Hz. Muhammed'i, 'etrafımda
bu kadar aptalla çevrili olmak zor' derken resmeden ilk
sayfasıyla -olumlu ve olumsuz- tepkileri ve tehditleri üzerine
çeken, hedef Charlie Hebdo uzun zamandan beri, sürekli ve değişen
yoğunlukta polis koruması altında çalışıyor.
Yaşanan bu katliyam ile ilgili yapılan ilk yorumlar, Fransa'nın 11 Eylül'ünü yaşadığı yönünde. 'Bundan öncesi ve bundan sonrası olacak'a (demokratik hakların kısıtlanması yönünde rızanın inşası olarak bakabiliriz), bu bir savaş başlangıcıdır ifadesi ekleniyor. Fransa zaten uzun bir süredir savaşta değil mi? Diğer yandan, dünyanın dört bir yanından destek ve taziye mesajları gelmeye devam ediyor. Olayı duyan yüzlerce kişi dünyanın dört bir yanında meydanlarda toplanıyor, mum yakıyor, ağlıyor, basın özgürlüğüne ve demokrasiye olan bağlılıklarını ifade ediyorlar.
Saldırı
ile hedeflenen ne?
Olay
sırasında katillerin ağzından çıkan: 'Hz. Muhammed'in
öcünü aldık. Charlie Hebdo'yu öldürdük. mesajı, silahla
fikri yok etmek gibi beyhude, imkansız, aynı anda hem tiksinti veren hem de içler acısı bir hedefin
açık ifadesi. Hedef resim. Hedef resmin içeriği. Hedef
aşağılanma duygusunun yarattığı kin ve nefretin kanla
bastırılmaya çalışılması. Hedef gazeteciler,
mizah ustaları, çizerler yani oy kullanmak dışında siyasi karar verme imkanı olmayan
kanaat yapıcılar. Hedef basın özgürlüğü, dolayısıyla
demokrasi ve en nihayetinde hedef İslam.
Sessizlik-
Birlik- İntikam - Korku - Beraber Yaşamanın Kırılganlığı
Saldırılar karşısında sessiz kalmak en büyük yenilgi ifadesi olurdu. Bugün düzenlenen Cumhuriyet yürüyüşünde yüz binler meydanlarda tek yumruk olarak yenilgiyi kabul etmediklerini kendilerine ve dünyaya gösteriyorlar. Diğer yandan iki fransız gencin tüm Fransa'yı üç gündür kilitlemiş olması, belki de en büyük yenilgi bu. Bir grup zavallı bu işin bittiğini ve derginin yok olduğunu düşünüyor bile olabilir. Dünyanın farklı ülkelerinden ve hükümetten gelen maddi destekle, derginin sağ kalan çalışanları gözleri yaşlı, bir sonraki sayıyı çarşamba gününe yetiştirmek üzere hazırlıyorlar. Resim kurşunla öldürülmüyor.
Düzenli olarak her hafta Charlie Hebdo okuyarak düşünmüş, gülmüş, eğlenmiş, kanaatini oluşturmuş, taraf olmuş kısaca büyümüş birkaç nesil, Fransa'nın -ve de dünyanın- en iyi karikatür ustalarından kabul edilen dört çizerin, (Cabu, Charb, Wolinski, Tignous) beş dakika gibi bir süre içinde vahşice katledilmesinin şokunu yoğun duygular içinde yaşayarak, akın akın meydanlarda toplanıyor ve sessizce acılarını paylaşıyorlar. Bu farklı nesiller bir anda ve aynı anda -fikren- öksüz ve yetim. Öldürülenler anısına meydanlarda yakılan mumlar etrafında toplananlar, beraber gülmüş, düşünmüş bu insanları (bir ulusu) birbirine yapıştıran görünmez ve kırılgan değerlerin, yeri geldiğinde ne kadar elle tutulabilir ve güçlü olduğunu gösteriyor. Bu anlar duygusal ve bir ulusun, neyin etrafında ulus olduğunu tek yürekten, konuşmadan ama derinden hissettiği anlar.
Benim
kutsal değerlerim, senin kutsal değerlerin...
Fikrine
katılmıyorum ama fikrini söyleyebilmen için canımı veririm
diyen Voltaire'in
ifadesi, yaşanan bu dehşeti anlatırken ne kadar anlamlı. Keşke
karşıda intikam ateşi değil de, bir fikir olsaydı en azından.
İfade özgürlüğü -az çok- yerleşebildiği her yerde olduğu gibi
Fransa'da da zor edinilmiş, çok badireler atlatmış. Bu
nedenle kutsal ! ve kıskançlıkla korunuyor. Asla
kazanılmış bir zafer olarak da görülmüyor. Aksine her an
yeniden inşa edilmesi gereken daimi bir şantiye, her
gün yeniden kazanılması gereken hareketli bir hedef. Herkesin
katılmasını şart koşan yüklü ve yorucu bir görev.
Diğer yandan, İslami değerler ve simgeler de dışsal sebeplerden (transcandence) dolayı kutsallar. Sosyolog Edgar Morin, Le Monde gazetesindeki dünkü yazısındaki kutsal yer ve nesnelere hürmetsizliğe karşı olanlardanım diyor. Mısır'da, Türkiye'de, Irak'ta Cezayir'de ya da Malezya'da yaşayan kimseyi öldürmeyi düşünmeyen ancak kutsal saydıkları bazı simgelerle inatla dalga geçilmesinden rahatsız milyonlarca insan var ve bunu anlamak sınırsız özgürlüğü dogma olarak almayan herhangi biri için çok zor değil. Burada çarpışan hakikat rejimleri. Kabaca benim kutsalım senin kutsalını döver kavgası. Ancak kutsallıklar arasında neden sonu mutlaka yenişme ile bitmesi gereken bir hiyerarşi olmak durumunda? ve bu hiyerarşi sadece gülmece ortamında mı ortaya çıkıyor? Bu hiyerarşinin jeopolitik, ekonomik ve siyasi açılımları nerede hangi şartlarda şekilleniyor? Kabaca sen benim değerlerimle dalga geçersen, ben de senin değerlerini öldürmeye teşebbüs ederim durumuna nasıl bir uluslararası siyasi ortamında girildiğini sorgulamadan bir durum analizi yapılabilir?
Resmin karikatürün evrensel bir dili ve gündemin de değişen konulara göre de şekillenen bir içeriği var. Diğer yandan, resim sanatının İslam tarihindeki ve batı aydınlanmasındaki gelişimine ve karşılaştırmasına bir an bakmak analiz düzeyine sakinleştirici bir katkı sağlayabilir. Diğer taraftan, neden bu kadar ciddiye alınıyor batı basınındaki yansımalar? (Theo Van Gogh'un Amsterdam'da bıçaklanması 2004, Danimarkalı Kurt Westergaard- 2005, ABD Libya Büyükelçisi'nin Mısır'lı bir yönetmen tarafından yapılan bir film sonrasında öldürülmesi 2012...).
Diğer yandan, İslami değerler ve simgeler de dışsal sebeplerden (transcandence) dolayı kutsallar. Sosyolog Edgar Morin, Le Monde gazetesindeki dünkü yazısındaki kutsal yer ve nesnelere hürmetsizliğe karşı olanlardanım diyor. Mısır'da, Türkiye'de, Irak'ta Cezayir'de ya da Malezya'da yaşayan kimseyi öldürmeyi düşünmeyen ancak kutsal saydıkları bazı simgelerle inatla dalga geçilmesinden rahatsız milyonlarca insan var ve bunu anlamak sınırsız özgürlüğü dogma olarak almayan herhangi biri için çok zor değil. Burada çarpışan hakikat rejimleri. Kabaca benim kutsalım senin kutsalını döver kavgası. Ancak kutsallıklar arasında neden sonu mutlaka yenişme ile bitmesi gereken bir hiyerarşi olmak durumunda? ve bu hiyerarşi sadece gülmece ortamında mı ortaya çıkıyor? Bu hiyerarşinin jeopolitik, ekonomik ve siyasi açılımları nerede hangi şartlarda şekilleniyor? Kabaca sen benim değerlerimle dalga geçersen, ben de senin değerlerini öldürmeye teşebbüs ederim durumuna nasıl bir uluslararası siyasi ortamında girildiğini sorgulamadan bir durum analizi yapılabilir?
Resmin karikatürün evrensel bir dili ve gündemin de değişen konulara göre de şekillenen bir içeriği var. Diğer yandan, resim sanatının İslam tarihindeki ve batı aydınlanmasındaki gelişimine ve karşılaştırmasına bir an bakmak analiz düzeyine sakinleştirici bir katkı sağlayabilir. Diğer taraftan, neden bu kadar ciddiye alınıyor batı basınındaki yansımalar? (Theo Van Gogh'un Amsterdam'da bıçaklanması 2004, Danimarkalı Kurt Westergaard- 2005, ABD Libya Büyükelçisi'nin Mısır'lı bir yönetmen tarafından yapılan bir film sonrasında öldürülmesi 2012...).
Okulda, evde ve kültürel üretimin hiç fena olmadığı Fransa'da doğup büyüyen ancak aradığı kimliği İslamcı terörün elinde bulduğunu zanneden göçmen gençler için sürekli aptal (embesil) nitelemesi yapılıyor. Aşağılanmışlık duygusunun kökeni sadece karikatürlerin çizilmiş olmasında ve aptallıkta aramak kolay. Yazılı sözlü batı medyasında bu aşağılanmışlık hissinin farklı nedenlerini sorgulamak konusunda, basın özgürlüğünü ve öz eleştiriyi harekete geçirecek ne kadar gönüllü var? Diğer yandan, senin (kutsal) değerlerin, benim değerlerimle dalga geçerse, değerlerimiz arasındaki yarışı hangi düzlemde sürdüreceğiz? Gülmece zemini üzerinde mi yoksa sindirme ve yok etme zemini üzerinde mi? Bu iki hakikat rejimi, ilişkiye girdikleri çarpışma anlarında, daha da belirgin bir şekilde ortaya çıkan (kendi) iç çelişkilerini ortaya koymakla yükümlüler, karşıdakinin iç çelişkileri üzerine yargılarını geliştirmekle değil. Bu, inancın içindeki düşünce ile düşüncenin içindeki inancın birbirlerinden kurtulduğu an. Yargılamaları azaltıp, anlamaları geliştirmedikçe, bu anlamsız mücadeleyi zorla (!) devam ettirmekten başka bir şans tanımıyoruz taraflara.
68
ruhunun gittikçe çıplaklığı ortaya çıkan fay hatları
Yasakların
yasaklanmasını ilke edinmiş 68 ruhunun fay hatlarından en göze
batanı, fikri akışlardaki iç çelişkileri azaltma
konusundaki isteksizlik, umursamazlık ya da stratejik
cahillik. Daniel Cohn Bendit bu saldırılar ile 68
ruhunun katledildiğini söylüyor ve ekliyor: '1968'daki demeçlerime bugün
bakınca kendimi modası geçmiş buluyorum ama yakın arkadaşım Cabu'nün o dönemde çizdiklerine bakınca hiç eskimediklerini
görüyorum'. Bu bir iltifat mı?
Saldırganlar,
gerçek sorunları (eğitim- yerine atama yapılmayan emekli 100.000 öğretmen, sağlık, ekonomi- işsizlik-, hoşgörü, ırkçılık, azalan devlet kapasiteleri vb.)
sadece mizah ortamında da olsa ortaya koyabilecek, her türlü
ırkçılığa, militarizme ve devlet şiddetine en çok karşı
olanları öldürdüler. Elbette ki bu durum onları embesilliğin en
yüksek kertesine çıkarıyor ama acaba bu gençler kendi
kendilerine bir anda ve toplu halde aptallaşıp nasıl başka yollarda arıyorlar çıkışı? Nasıl bir süreçten geçiyorlar? Nerede ve hangi aşamada
kaybediliyor bu gençler? Eşitlik, kardeşlik ve dayanışma
değerlerine bağlı Cumhuriyet ve devlet aygıtı, fransız
topraklarında doğmuş ve fransız nüfus kağıdına sahip, her an
istediği metroya binip inebilecek, istediği ülkeye girip
çıkabilecek bu fedailer, Fransa'da bulamadıkları neyi arıyorlar
Irak kamplarında? Bu soruların cevapları, geleceği herkes için
daha güvenli şekillendirebilmek için ne kadar önemli. Bu kadar kıskançlıkla
korunan ve savunulan basın özgürlüğü ve demokrasi bu
soruların cevabını ararken (oto) yasakları ne kadar
yasaklayabiliyor? Örneğin, Tarık Ramadan, Fransa'da
kimi çevrelerin hoşuna gitmiyor bunun sebeplerini anlamak zor değil
ancak sahanın gerçeklerinden gelen pratik çözümlerle de geliyor
bu düşünür/inanır yıllardır. Madem basın özgürlüğü
düşünce özgürlüğü, o zaman neden Tarık Ramadan'a tahammül
etmekte neden zorlanıyor özgür basın? Bu yönde bir çaba
göstermek neden çok zor? Ya da ekonomist Frédéric Lordon neden 20
yıldır kitle medyası tarafından istenmeyen kişi? Ekonominin 30 yıldır devam eden sorunlarını konuşurken basın özgürlüğü neden işlemiyor
Fransa'da?
Yasakları
yasaklamak da bir yasak üzerinde duruyor: Yasakları yasaklama
yasağına karşı bir yasak. Bunun sonu (başı) neresi? 'Senin
özgürlüğünün başladığı yerde benimki biter'e,
'benim
hakikat rejimimin kutsalının ve alınganlıklarımın başladığı
yerde seninkiler biter'i de
eklesek anlaşabilir miyiz? Düşünce
ve inanç arasında herkesin nefes alabileceği apolitik boş bir alan
bırakmak neden bu kadar zor? Sınırsız
basın özgürlüğü bir dogma haline geldiğinde ve karikatüre
karikatürle cevap verecek gücü olmayanlar, ellerine silahı
alıp hayaletleri öldürmeye başladıklarında bu alan iyiden iyiye imkansızlaşıyor.
Diğer
yandan, dünyanın en büyük çizerlerinden, komünist Wolinski, 1967
yılında Mars çikolata reklamı çalışması sonrası ilk büyük rakamlı çekini
alırken, Rusya'nın Afganistan işgalini onaylarken ve ardından 1961'de Fransa Ulusal
Şeref Madalyasını (Legion d'honneur) kabul ederken yasaklar nerede
saklanıyor? Yasakları yasaklamak, iç çelişkileri tutarlı
hale getirmek konusunda bağışıklık getirir mi? Hakikat
rejimlerinin birbiriyle görünür tek bir düzlemde ilişkiye
girdiği, eskinin ikili dünyasında (ya bendensin o karşıdasın)
bu belki çok göze batmıyordu ama artık her türlü iç çelişki
birbirine daha da yakınlaşan dünyada, devam ettirilmesi zor
kıvılcımlar halini alıyor.
FN'in
Politik Nema Çıkmazı
Politik
çıkar sağlamak için son derece kötü bir zaman ve olay.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na davet edilen FN lideri (nadir
bir durum) bugün yapılan Cumhuriyet yürüyüşüne davet
edilmedi. Cumhurbaşkanı Hollande: 'Yürüyüşe herkes gelebilir
bir grubu davet etmek ya da etmemek gibi bir konumum yok' dese
de bu çapta büyük bir 'olay'ın (üç günlük ulusal yas ilanı),
FN'e malzeme olması ve sokakta oluşabilecek provokasyonların
kontrol edilememesi konusunda ciddi bir hassasiyet var. FN'in bir
ayağı cumhuriyet değerlerinin içinde, diğeri dışarıda konumu
ve özellikle de bu değerlerden paylaşmadıklarına yapılan
saldırıdan nemalanmasına müsaade etmeyecek siyasi (temsili) bir
tepki var. Ancak bu temsili tepki, temsil edilen kitlenin yani halkın
(kitle medyasında, üç gündür aralıksız bir şekilde macera
filmi izlercesine terörist avı gösterisine maruz kalan)
kendisinde de var mı? FN öyle veya böyle temsil ettiği altı
milyon seçmeniyle bugün Fransa'nın aile fotoğrafında yok. FN
lideri yaptığı basın açıklamasında ben 'Charlie
Hebdo değilim' diyor.
Eski
başbakanlardan Dominique de Villepin Le Monde gazetesinde
yayımlanan dünkü yazısında, savaş ruhuna girmeyi ve korku
nedeniyle demokratik değerlerden uzaklaşmayı en büyük tuzak
olarak görüyor ve oksidentalist bir kendi içine çekilme
tepkisinin ise tam bir intihar olacağını ekliyor. Aynı
yazıda müslüman dünyasındaki sorunların çeşitliliğine el
atıyor ancak bu sorunların nedenleri konusunda eli korkak. Yine
ibadet yerlerinin finansmanı konusuna değiniyor. Devletin, İslami
ibadet yerleri üzerinden İslamcı terörürün desteklemesinin
önünü almak üzere vakıf finansmanı çözümünü
detaylandırmadan ortaya koyuyor. Vakıflar üzerinden para transferi
bu konuda nasıl bir çözüm getirebilirse. Cezaevlerindeki
radikalleşme değinilen bir başka konu. İslam'ın Fransa yorumunu
oluşturmalıyız diyor eski başbakan. Kim bilir belki bugüne kadar bir Fransa'ya özgü İslam'ın oluşturulamamış olmasında (!) Tarık
Ramadan'ın defalarca dile getirdiği laikliğin kusursuz (!) ve
yapay nötralitesi bir engeldir.
Evet
politik çıkar ummak/sağlamak için kötü, ama rahatsız eden ve
yastık altında bekleyen politik-ekonomik soru(n)ları ortaya koymak
ve analiz etmek için de bir o kadar uygun bir kriz/şok anı. Tarık
Ramadan, 12 Aralık'ta LCI kanalına verdiği bir demeçte cihada
giden Avrupalı gençler kurbandır onları cezalandırmak ve
döndüklerinde hapsetmek ve hapiste daha da radikalleşmelerine
seyirci kalmak yerine, diğerlerinin gitmesine engel olmak üzere
örnek olarak kullanmalıyız diyor. Pratik bir çözüm
(!).Yönetmen A. Sissako'nun 'Timbuktu' filminde
İslami terörü yansıtırkenki tarzında da hep aynı işlevsel
amaç var. Gitmeyin orada bir şey yok. Evet orada bir şey yok ama
burada gitmeyen ne ?
7
Ocak tarihli bu olayın sebeplerini (2012'deki Toulouse ve
Montauban'daki saldırılardan sonra resmi açıklamalar göre bu
beşinci olay) anlamaya yönelik -artık- derin bir silkinmeye
girişmek üzere yetkilileri zorlamak bir hak. Sosyal kontrata göre
fransız vatandaşlarının sokaktaki, iş yerindeki, yoldaki
okuldaki güvenliğini sağlamak seçilmişlerin ve devlet aygıtının
en temel sorumluluğu.
Şimdi
bizi kim güldürecek?
Karşılaşılan
tepkilerden biri: 'Şimdi bizi kim güldürecek?' Yeri
doldurulamayacak bir boşluk. Devrilenler mizah dünyasının
çınarları ve bu çok büyük bir kayıp. Evet. Ancak belki de artık,
haftaya kim tarafından ne ile güldürüleceğini değil de, kulağa
hoş gelen 'beraber yaşamanın' nerede ve hangi
aşamalarda zedelenip kırılganlaştığını ciddi bir şekilde
taraf olarak sorgulama vakti gelmiş olabilir mi? Bunu sorgulamak katliamı kınama şiddetini zedeler mi? Daha fazla özgürlük. Elbette. Kesinlikle evet ama
ne yapmak için daha fazla özgürlük? Sadece daha fazla gülmek için mi? Oysa ki mizah sadece gülüp eğlenmekte kalmazsa, çelişkileri azaltmak konusunda çok verimli bir alan sağlıyor hem tüketicisine hem de üreticisine.
Batının deregüle finansın elinde çirkin bir oyuncağa dönüşmüş yorgun ve İslam'ın da bir türlü oluşturulamayan modernitesi
üzerinde can çekişen toplumsal (hatta Mc Donalds'laşan cihad ile
küreselleşen) dönüşüm projelerine ait kutsallıkların
savaşından çıkan, resmin de, terörün de kurşunla
öldürülemediği gerçeği.
Kaynakça:
Libération,
08.01.2015 s.14.
http://www.lefigaro.fr/politique/le-scan/citations/2015/01/09/25002-20150109ARTFIG00112-hollande-tous-les-citoyens-peuvent-venir-a-la-marche-republicaine.php
https://www.youtube.com/watch?v=zmjZ7ges6k4
http://www.lemonde.fr/idees/article/2015/01/08/resistons-a-l-esprit-de-guerre_4552133_3232.html
http://www.lemonde.fr/idees/article/2015/01/08/la-france-frappee-au-c-ur-de-sa-nature-laique-et-de-sa-liberte_4551971_3232.html
1 comments:
Yasemin teşekkürler..
Enregistrer un commentaire